Cumartesi, Ekim 16, 2010

UZUN ZAMAN OLDU...




En son 2 sene önce yazmışım günlüğüme. Google sitelerine erişim yasaklanınca keyfim kaçtı ve günlüğümü çok fazla güncellemedim. Bir de çok yoğun bir koşuşturma içindeydim, sonunda tekrar yazabilme imkanı buldum.

2 yıllık dönemde önemli olaylar yaşadım. İstanbul'da askerlik hizmetimi tamamladım. Bu benim mesleki anlamda da ciddi olarak rahatlamama yol açacak.

İşte bu yoğun dönemde de yazmaya çok fırsat bulamadım. 2010 Eylül ayında askerlik bitti ve çok özlediğim şirketime döndüm, işlerimin başına geçtim.

Garip'i ve Vosvos'u soranlar için de, ikisi de hala benimle. Önümüzdeki günlerde yazılarımda onlar da olacak zaten.

Görüşmek üzere...

Bora YÜRET
16 Ekim 2010, Ankara

Cuma, Haziran 06, 2008

VE GARİP İYİLEŞTİ...

Yağmurlu bir günde karşılaşmıştık onunla. Havaalanına giden çevreyolunda en sağ şeritte yattığı gün dün gibi aklımda. Arabalar tarafından ezilmişti, arka ayaklarının kemikleri gözüküyordu. Korkmuştu, ıslanmıştı, kanlar içindeydi, zangır zangır titriyordu, ama ağlamıyordu Garip'im. Havlamıyordu. Isırmamıştı beni yanına gidince. İsyan etmiyordu insanların duyarsızlıklarına, boğaz köprüsünü seyreder gibi kendisini kanlar içinde seyrederek geçmelerine kızmıyordu. Benim gözyaşlarım onun kanlarına karışarak gitmiştik arabamıza, tekrar ayağa kalkıp kalkamayacağını bilmeden.

Bir değişikti işte oğlum, ilk günden beri. Onca kan kaybına ölmemişti. 10 aylıkmış kaza geçirdiğinde, şimdi 1 yaşında. 3 ayak ameliyatı, bir de kalça kırığı ameliyatı geçirdi. Kalça kırığı ameliyatından dolayı sol arka ayağı aksıyor, ve hep aksayacakmış. Ama yine de yürüyor, buna seviniyorum. Ne komut dinliyor, ne de öğreniyor, sokak köpeği :) Gidip mahallenin çöplerini karıştırıyor. Ben ona çöpleri karıştırmamayı öğreteceğimi düşünüyordum, neredeyse tersi oldu, bazen yardım etmek zorunda bile kalabiliyorum :)


İyileşmişti ama kaderi onu bizim bahçede de yalnız bırakmadı. Kimliği belirsiz bir komşumuz tarafından "aşısız" diye belediye veterinerlik ekiplerine şikayet edildi. Aslında aşıları vardı, ama karnesi veterinerdeydi, almamıştık. Bir sabah mavi bir kamyonetle belediyeden geldiler, Garip'i götürmeye. Aşıları olduğunu söyledim, "karnesi olmadan olmaz" dediler. Hayatımda hiç yapmayacağım birşey yaptım. Elime baltayı aldım ve bahçe kapısının yanına geçtim. Gelen görevlilere "Ben sağ iken onu buradan çıkaramazsınız" dedim. Ne yapardım bilmiyordum ama köpeğimi o sakat haliyle barınağa götürülmek üzere asla bırakmazdım. Barınakların çoğu güçlü köpeklerin güçsüz köpekleri parçalayarak öldürdükleri yerler. Gecenin 3'ünde ayaklarındaki iltihaplardan dolayı inlemesine uyanıp uyuyana kadar başını okşadığım, sırtını kaşıdığım köpeğimi barınağa götürülmek üzere veremezdim. Sesimin sertleştiğini duyan Garip'de saklandığı yerden çıkıp sakat haliyle sendeleye sendeleye yanıma geldi, beni korumaya. Görevliler halini görünce acıdılar. Ve "birlikte veterinere gidelim karnesini görelim" dediler, sorun çözüldü. O komşu hiçbir zaman ortaya çıkmadı, ben de kendisini Allah'a havale ettim. Allah'ın adaleti bazen gecikir gibi olur, ama mutlaka tecelli eder.

Şimdi sorunlarımız bitti gibi, Garip iyileşti. Yan komşumuzun Badem isimli kurt köpeğiyle de kankalar, sabah akşam birlikte gezmeye çıkarıyoruz, o olmadan gitmek istemiyor. Bahçede de en sevdiği şey çimlerin üzerinde yatmak. Önce yasaktı, çitlerle engellemiştik, ama çitlerin önüne gidip ağlamasına kıyamadım, artık o da serbest.


Öncelikle Garip'i iyileştiren veteriner Yavuz Abi'sine teşekkür ediyoruz. Ameliyatları süresince bizi arayıp soran tüm dostlara teşekkür ediyoruz. Maddi yükünü paylaşmayı teklif eden vosvos.info üyelerine de selam olsun. Ama Garip yük değil, artık ailemizden birisi, bütçeyi onun ihtiyaçlarını da koyarak planlıyoruz :) Eşime de çok teşekkür ediyorum. Gecenin 3'ünde "Garip inliyor galiba" diye kalkıp yanına giden bir kocayı herkes çekemezdi. Eşim de en az benim kadar özveri gösterdi, çabuk iyileşsin diye kemikler kaynattı. Sen bahçemizde bakmaya onay vermeseydin bunları yapamazdık Gülser, belki de Garip'i yaşatamazdık. Bütün kalbimle tekrar teşekkür ederim. Ve de sandıktan Garip'e kulübe yapan, ben şehir dışındayken Garip'i her gün gezdiren komşumuz Hüseyin Bey'e, Badem'in(komşumuzun kurt köpeği) yemeklerinin yarısını, bazen yarısından da fazlasını "onun kemiklerinin güçlenmeye ihtiyacı var" diye Garip'e veren eşi Nurhan Hanım'a çok teşekkür ediyorum.


Günlüğümü takip eden arkadaşlarım neden güncellemediğimi sormuştu. Garip iyileşmeden yazmamaya karar vermiştim, içimden gelmemişti. Yazılara yine devam edeceğim, bundan sonraki ilk yazı da vosvos olacak, sonunda aldım(ama kırmızı değil sarı), vosvosun alınmasıyla Garip'i bulmam aynı günlere denk geldiği için onu da yazamamıştım.

Ve de Garip'e: Sonunda iyileştin oğlum, aslan gibi oldun. Yakında sana kız bakmaya bile gideceğiz çevrede :) Ayağın aksadığı için eskisi kadar kuvvetli olamayabilirsin. "İyileşti, artık gönderin" diyenleri dikkate almadan, sana yaşadığım ve yaşadığın müddetçe bakacağım. Daisy bile alıştı seninle oynamaya, her ne kadar bir bina yıkılır gibi kendini çimlere atmana alışamasa da :) Aramıza hoşgeldin oğlum...

Bora Yüret

7 Haziran 2008, Ankara

Cumartesi, Mart 15, 2008

İyileşmelisin Garip, senin için dua ediyorum...


Cuma günü bir projemiz için toplantı yapmak üzere havaalanı yolundan Man Türkiye'ye gidiyordum. Vosvosla gittiğim için otobanda orta şeritten ağır ağır gidiyordum. İleride sağ şeritteki tüm araçların benim şeridime doğru geçtiklerini gördüm. Herhalde kaza var dedim, ama görünürde arabada yoktu. Yan şeritten geçerken sağ şeritte yatan bir köpek gördüm. Öldüğünü düşündüm ve içimi büyük bir üzüntü kapladı. O sırada kafasını kaldırdı ve kara kara gözleriyle bana baktı, göz göze geldik. O kadar çaresizdi ki. Aynadan bakınca hareket edemediğini anladım. Araçlar üzerine üzerine geliyor, son anda şerit değiştirebiliyorlardı. Muhtemelen bir araba çarpmıştı ve bir kere daha ezilmesi an meselesiydi. 300 - 400 metre sorumsuzca gittikten sonra durup yardım etmem gerektiğine karar verdim. Arabamı hemen onun bulunduğu şeride çektim ve dörtlüleri yakıp geri geri geldim. Köpeğe 2 metre kala durdum. Arabadan inip yanına gittim. Isırıp ısırmayacağını bilemiyordum, ama bacaklarından gelen kanı görünce fazla vaktim olmadığına karar verdim. Elimi kafasına uzattım, okşadım, hiçbirşey yapmadı. Güzel gözleri faltaşı gibi açılmış etrafına bakıyordu. Ayakları kırılmış gözüküyordu ve kan kaybediyordu. İnsanoğlu hain bir yaratık, önce özene bezene aldığım yeni vosvosuma alırsam kan olacağını düşündüm, sonra da kendimden utanıp paltomu çıkardım, güzelce üzerine örttüm ve kucakladım. Fiziki olarak büyük bir köpekti, ben ayaklarının acımaması için uğraşırken nefesini kulağımda hissettim. İstese beni ısırabilirdi, ona çarpıp kaçan insanlıktan nasibini almamış hayvanın acısını benden çıkartabilirdi, yapmadı. Sadece arabaya bindirirken girmemek için vosvosun tavanını ısırdı. "Bırak güzelim, seni iyileştireceğim" diyebildim sadece ve gözlerimin içine baka baka bıraktı, sanki iyileşmeye gideceğini anladı.

Man'daki arkadaşlarıma toplantıya katılamayacağımı iletip, köpeği doğru Veterinerlik Fakültesine yola çıkardım. Fakülteye vardık, ama Pazartesi'nden önce müdahele edemeyiz dediler. "O zaman ilk müdahelesini yapın, kan kaybediyor" dedim. Binbir nazla ilk müdahelesini yaptılar, gereken ilaçları eczaneden aldık. Ve hikayenin ikinci bölümü başladı, köpek acı çekiyordu, acil tedavi edilmesi gerekiyordu.

Çayyolu İlko Sitesi'nde veteriner Yavuz Bey'i aradım. Daha önce sokak köpekleri tarafından parça parça edilmiş bir köpeği nasıl hayata döndürdüğünü görmüştüm. Alıp getirebilirsem bakabileceğini söyledi. Zaten Veterinerlik Fakültesi'nden biran önce götürmem için gözümün içine bakıyorlardı. Erkek olduğunu Veterinerlik Fakültesi'nde öğrendim. Isırmasın diye ağzını sargı beziyle bağlamışlardı, halbuki hayatının karartılmasına ve yolun ortasında öylece bırakıp gidilmesine rağmen hala insanlara zarar vermiyordu. Hala şaşkın şaşkın çevresine bakıyordu. Onu öyle görünce içim acıdı, gözyaşlarıma hakim olamadım. Yanına gittim, kafasını okşadım, kulağına eğilip "Dayan oğlum" dedim, "dayanmak zorundasın, iyileşince seninle oyunlar oynayacağız.". Gözlerini yumdu ve kafasını elimin üstüne bıraktı. Öldüğünü düşündüm, "bizimle ilgilenin, ölüyoooor" diye bağırdım. "Sadece yorgun, serumun etkisinden, biran önce götürün" dediler. Köpeği kucakladığım gibi arabamın arka koltuğuna koydum. Dörtlülerimizi yaktık, kornamıza basarak vosvosun herhalde bundan sonra görüp görebileceği son hızla(140 km) Çayyolu'na yola çıktık. Kafasını benim kurs kitaplarımın üzerine koymuş şaşkın şaşkın bana bakıyordu, kanaması biraz durmuştu. Arabanın sıcaklığıyla ıslaklığı da gitmişti, kurumaya başlamıştı, kafasını kurs kitaplarımın üzerine koymuş şaşkın şaşkın etrafına bakıyordu.

Çayyolu'na varınca Yavuz Bey sağolsun çok ilgilendi. Veterinerlik Fakültesi'nde görmediğimiz ilgiyi orada gördük. Arabadan kucaklayarak aldığımız gibi içeri götürdük. Kontrol etti, "her iki ayağı da kırılmış" dedi. "Ne yapılabilir?" dedim. "Ameliyat edilmesi gerekir, ama maliyetli olabilir" dedi. 500 YTL ile 1000 YTL arasında tutabileceğini söyledi. Ne gerekiyorsa yapılmasını, her türlü masrafını karşılayacağımı söyledim. Ameliyatı birlikte yapacakları hocasını aradı ve Cumartesi sabahı ameliyat kararı verildi. Köpek hala şaşkın ve çaresiz etrafına bakıyordu. Herhalde "siz bana ne yaptınız, ben neden yürüyemiyorum" diye sorguluyordu. Çok çaresizdi, çok garipti. Adını Garip koydum. Yavuz Bey, 8-10 aylık olduğunu söyledi, kangal kırması olduğu için iri duruyormuş. Ama bakışları, tüyleri, o kadar güzel bir köpek ki, onu bu hale getiren kişinin bir kere olsun görmesini isterdim. Isırmasın diye ağzına bağlanan sargı bezini çözdüğüm halde, ağzını açmıyordu. Veteriner şaşkınlıktan hala bağlı olduğunu sandığını söyledi.

Annem de, arkadaşlarım da köpekle bu kadar çok ilgilendiğim için benim çarpmış olabileceğimi düşündü. Ben çarpsam herhalde üzüntüden ölürdüm. Ama yaralı bir köpeğe yardım etmek için illa ona çarpmış olmak mı gerekir? Hem ben çarpsam neden gizleyeyim? Garip'e çarpan kişinin arabasının önü muhtemelen dağılmıştır çünkü çok güçlü, kuvvetli bir köpek gibi gözüküyor. Benim köpekleri ne kadar çok sevdiğimi herkes bilir, ama çarpan ben olsam o kadar soğukkanlı hareket edemeyebilirdim. Garip zor durumda yardım ettiğim ilk köpek değil, son köpek de olmayacak.

Bu sabah Garip ameliyata girdi ve iki kırık bacağı ameliyat edildi. Ama üzücü bir şekilde kalça kemiği de kırık çıkmış. Tüm ameliyatları bir günde kaldıramaz diye kalça kırığı ameliyatı haftaya ertelendi. Ama kırık bacaklarının ameliyatları başarılı geçmiş ve yüksek ihtimalle yürüyebilecekmiş. Ben işim dolayısıyla Kayseri'de olmak zorundaydım, sabah 5'de Ankara'dan çıkıp Kayseri'ye geldim. Ama aklım da, kalbim de hep Garip'in ameliyatındaydı. Başarılı geçtiğini öğrenince çok rahatladım.

Ve bu akşam diğer insanları düşündüm. Gündüz gözüne dümdüz yolda bir köpeğe çarpan ve onu öylece orada bırakıp ölüme terk eden kişiyi. Aynı şeyi onun çocuğuna yapsalar ne hissederdi? Ve köpeğin yaralı bir şekilde yattığını göre göre yanından geçip giden arabalardaki insanları. Neden yardım etmiyorsunuz, bu kadar mı merhametsizsiniz? Sizin de Garip'i ölüme terkederek en az ona çarpan kadar suçlu olduğunuzu biliyor musunuz? Allah katında bunun hesabını vermeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?



Son olarak da Garip'e seslenmek istiyorum. Seni iyileştireceğiz oğlum, yeter ki sen dayan. Bedeli ne olursa olsun tüm ameliyatlarını yaptıracağız. Koşup, oynayacaksın. Seni benim köpeğimle tanıştıracağım. Muhtemelen senden korkacaktır ama yine de oynar. Seni iyileşene kadar birlikte her gün ziyaret edeceğiz, yemekler getireceğiz, hiç sıkılmayacaksın.

Lütfen iyileş Garip. Sakın "dünya nasıl bir yer, insanlar hayvanlara ne kadar zulüm yapıyorlar" diye vazgeçip yürümekten ve yaşamaktan vazgeçme. Bize bir şans daha ver, senden özür dilememize izin ver.

Seni seviyorum Garip ve iyileşmen için her an dua ediyorum.

Bora YÜRET
15 Mart 2008, Kayseri

Perşembe, Şubat 21, 2008

HedefBilgi IT Academy değil, HedefBilgi Bilişim Akademisi!!!

Dün bizden daha önce eğitim almış birisinin özgeçmişini, kişi hakkında fikrimi almak için bana gönderdiler. Eğitimler bölümünde veritabanı yönetimi eğitimlerini HedefBilgi IT Academy'den aldığı yazıyordu.

Beynimden vurulmuşa döndüm. Biz ne zaman IT Academy olduk, nerede IT Academy yazdık? Hemen ilgili kişiyi aradım ve bu yanlışı düzeltmesini istedim. O da yabancı bir şirkete özgeçmişini gönderirken HedefBilgi IT Academy yaptığını, ondan sonra da öyle kaldığını anlattı. HedefBilgi Bilişim Akademisi'nin bir şirket ismi olduğunu, yabancı şirkete başvurulurken HedefBilgi IT Academy yapılamayacağını, gerekirse yanına parantez içinde IT Academy yazabileceğini söyledim ve gerekli düzeltmeyi yapmasını rica ettim.

2005'de HedefBilgi'yi kurarken çevremden onlarca isim önerisi gelmişti. EuroTrain, vs. gibi öneriler vardı. Birinci önceliğimin Türkçe isim olduğunu söyledim. İsmi de HedefBilgi olarak belirledik. Ve de HedefBilgi IT Academy demedik, HedefBilgi Information Technologies de demedik. HedefBilgi Bilişim Akademisi dedik. Bazı kişiler "IT sektöründe bu tarz isimlerin tutmayacağını" söylemişti. Ben de "IT sektöründe tutunamazsak, bilişim sektöründe tutunmaya çalışırız" demiştim. Türkçe isim olmazsa olmazımızdır.

Bundan 14 sene önce bisikletimi tamir ettirmek için Akın Abi'ye gitmiştim, Etlik'te. Girişte "Akın Bicycle Palace" diye yeni bir tabela duruyordu. Akın Abi'ye ne olduğunu sordum, "şimdi böyle moda, böyle yazmazsak yabancılar anlamaz" dedi. "Türkler anlıyor mu?" dedim, "kör müsün, yanında kocaman bisiklet resmi var" dedi. "Yabancılar kör mü, onlar resimden anlamıyor mu?" dedim, cevap veremedi. "Senin aklın ermez öyle şeylere, getir de bisikletini yapalım" dedi, "Hayır" dedim, "Yabancılara gösterdiğin saygıyı bize de göstermek zorundasın. Bu tabela Türkçe olmadığı takdirde artık sana gelmeyeceğim" deyip çıkıp gittim. Akın abi daha sonra tabelayı Türkçesi ile değiştirdi ama, benim bir daha gitmek içimden gelmedi.

Aynı hatayı biz de yapmayacağız. Türkiye'de, Türklere hizmet veren, bir Türk şirketiyiz. Adımız da, dilimiz de her zaman Türkçe kalacaktır.

Bora YÜRET
21 Şubat 2008, Ankara

Pazartesi, Ocak 28, 2008

SENİ BEKLİYORUM VOSVOS, ÇOK UZUN ZAMANDIR...


Ben 3-4 yaşlarındayken (1981-1982 yılları) apartmanımızın önünde tek bir araba dururdu, kırmızı bir vosvos. Biraz daha büyünce 74 model olduğunu öğrendim. Bütün araba hayallerimi o araba üzerine kurmuştum. Ali İhsan amca da sağolsun, beni hep gezdirirdi. O araba benim için çok değerliydi. Bir kova iki bez alıp yıkamaya gittiğimi hatırlarım :) Başkasının arabasını, saatlerce. Bir de utanmadan Ali İhsan amcadan anahtarı isteyip içini temizleyeceğimi söylerdim, beni sürücü koltuğuna oturttuğunda da 6 yaşımda dalar giderdim :) Aradan yıllar geçti. Şimdi 30 yaşındayım. Eşimle ilk arabamız Uno'ydu. Frenlerini güvenli bulmadığımız için 2005 yılında binbir sıkıntıyla Toyota Corolla aldık. İlk defa tüketici kredisiyle tanışmıştım :) Önce bankanın diye rahat binemiyordum, 1,5 sene sonra tamamen bizim oldu. Şimdi hala ona biniyoruz, çok da sağlam bir araba. Ama benim içimden hiçbir zaman çıkıp arabamı yıkamak gelmedi. Çok kirlenince ayda yılda bir araba yıkamacıya götürüyorum. Çünkü bu arabayla ilgili hiç hayal kurmamıştım. İhtiyaç olduğu için aldık ve biniyoruz. Aramızda duygusal bir bağ oluşmadı :) Eşime yıllar sonra ondan bahsettim, kırmızı vosvostan. Ondan çocukken de, gençken de, şimdi de hiç vazgeçmedim. İşyerlerimizden dolayı iki arabaya da ihtiyacımız olduğu için eşim de anlayış gösterdi ve Vosvos almaya karar verdim. Hevesle internet sitelerine girdim. Sürüyle vosvos var. Her renkten, her fiyattan. Dedikodular var, 35 yaşı geçtiği için trafikten men edilecekler, vs. Ama ben vosvos kullanma hayalimi gerçekleştiremediğim için yılmadım. Sonunda küçükken hayalini kurduğum gibi bir vosvos buldum. En iyisi değil, en iddialısı değil, en pahalısı değil, en ucuzu da değil, ama tam hayal ettiğim gibi.




Sahibi Davut Bey, bu vosvos ikinci arabası. Bu şanslı vosvos kapalı garajda korunuyor. Ona arabayı almak istediğimi, sadece peşin ödeme yapmak için birkaç haftaya ihtiyacım olduğunu söyledim. Davut Bey anlayışla karşıladı, bekleyeceğini söyledi. Ve Murphy kanunları her zamanki gibi geçerli oldu ve hiç olmadık ödemeler çıktı, almamız gereken ödemeleri de alamadık. 1-2 hafta derken aradan 2 ay geçti. Ben vosvosun satıldığını düşünürken bir gün Davut Bey aradı. Soranlar olduğunu ve ben almayacaksam başka birisine satmak istediğini söyledi. İnanılmaz bir incelikti, hiç sormadan da satabilirdi. Onunla birlikte Vosvos'u ustaya götürdük, usta da "taş gibi" dedi. Ufak tefek keyfe keder arızaları var, onları da alınca yaptıracağım.

Davut Bey beni 2 hafta daha bekleyecek. Ben de ödemelerimi alır almaz vosvosu almaya gideceğim. Vosvosun haberi yok ama, adını Poyraz koydum. İleride oğlum olursa onun adını Poyraz koyacaktım, kısmet, olursa adaş olurlar :) Bu anlatılması zor bir duygu. Onu almaya gittiğimi düşündükçe bile heyecanlanıyorum. Bir çocuğun bir oyuncağı hayal etmesi gibi, beklemesi gibi.

Çok az kaldı Poyraz, yakında kavuşacağız...

Bora YÜRET
28 Ocak 2008, Ankara

Pazar, Ocak 13, 2008

HEDEFBİLGİ ve ORACLE EĞİTİM TÜRKİYE MÜCADELESİ...

Bilindiği gibi 2005 yılı haziran ayından itibaren HedefBilgi üzerinden çalışıyorum. 2007 yılı başından itibaren de çeşitli sebeplerden dolayı Oracle Eğitim Türkiye ve eğitim ortakları adına eğitim vermeme kararı aldım.

Bundan sonra OET(Oracle Eğitim Türkiye) ile aramızdaki mücadele başladı. OET'nin başındaki Gökhan Uğuroğlu bana eğitimlerimde Oracle Database Express Edition versiyonunu bile (ücretsizdir, lisans gerektirmez, eğitimlerde kullanılabilir) kullanamayacağımı, eğitim vereceksem OET'ye bağlı olarak verebileceğimi, yoksa veremeyeceğimi söyledi.

Bu rekabet kanunlarına aykırı bir durum. Düşünün bir kamu kurumu ihale düzenliyor. Rekabet açısından ve Kamu İhale Kurumu düzenlemeleri uyarınca, bu ihaleye en az 3 firma katılmak zorunda. OET gidip şartnameye "Eğitimi verecek şirket Oracle Eğitim yetkili merkezi olmalıdır" şartını bir şekilde koyduruyor. Bu noktada, rekabet bitiyor. İhaleye sadece Oracle Eğitim Türkiye ve eğitim ortakları(Tüm Türkiye'de 3 firma, İnfopark, Bilginç, i-Akademi) katılabiliyor. Eğitim ortaklarının eğitim fiyatlarını zaten Oracle Global belirliyor. Böylece 3 şirket olarak katılıp rekabet etmiş gibi gözüküyorlar. Aslında ben onların yerinde olsam günlük eğitim bedelini 100.000 dolar yaparım. Çünkü nasıl olsa eğitim hakkının sadece kendilerinde olduğunu, başka bir şirketin eğitim veremeyeceğini söylüyorlar.

Biz de gerçek rekabeti yaratmak için eğitimlerde bağımsız bir firma olarak, HedefBilgi olarak yer alma kararı aldık. Ve kamu kurumlarına "Oracle Yetkili Eğitim merkezi olmalıdır" şartının çıkarılması gerektiğini, bunun rekabeti engellemek dışında hiçbir şeye yaramayacağını anlattık. Kurumlar eğitim alırken genelde eğitmenin özgeçmişine bakarlar. Çünkü bir eğitimin iyi geçmesinin ön koşulu anlattığı konuya hakim, tecrübeli bir eğitmendir. Kurumlara daha önce OET ve eğitim ortakları adına eğitim verebildiğime göre, HedefBilgi üzerinden de aynı kalitede eğitimler verebileceğimi anlattım. Ve bazı kurumları ikna ettik, eğitimleri HedefBilgi olarak biz verdik, eğitimler de son derece başarılı geçti.

Bu noktadan sonra devreye bir kez daha OET girdi. Geçtiğimiz günlerde Oracle eğitimi vermeye yetkimizin olmadığı ile ilgili Oracle Türkiye'den gelen bir ihtar aldık. Ayrıca ihtarda eğitimler de Oracle Eğitim'in orjinal dökümanlarını kullandığımız gibi uydurma beyanlar da vardı. Derhal avukatıma gittim ve bu konu ile ilgili dava açmak istediğimi belirttim. Avukatım önce karşı ihtar yollamayı uygun buldu. Eğitimlerimizde Amerika'daki Sideris şirketinden satın aldığımız eğitim notlarını kullandığımızı ve bir daha böyle yalan bir beyanda bulunulursa haklarında dava açacağımızı belirttik.

Daha sonra da bu konu ile ilgili Oracle'dan önemli kişilere ulaşmaya çalıştım. Forumlar aracılığıyla Oracle Başkan Yardımcısı'na(Mark Townsend) kadar ulaştım. Oracle Başkan Yardımcısı, Oracle Database Express Edition sürümünü eğitimlerde özgürce kullanabileceğimizi, herhangi bir izin gerektirmediğini belirtti. Ama OET Müdürü Gökhan Uğuroğlu Express Edition'ı bile eğitimlerimizde kullanamayacağımızı söylemişti. Hatta o takdirde bir sürümü için lisans almak istediğimi belirttiğimde "işlemci başına lisans alamazsın, eğitime katılan her öğrenci(10 kişi) başına lisans alman gerekir, bu lisansı da her eğitimde yenilemen gerekir" demişti. Sanırım Koç ya da Sabancı bile bu kadar lisans parası ödemiyordur Oracle'a. OET'nin bizi durdurmak için bulduğu yeni bir yol. Ama Oracle Başkan Yardımcısı, Express Edition'ı eğitimlerde lisans gerekmeden kullanabileceğimizi söyleyerek kendi OET Ülke Müdürü'nü yalancı çıkarmış oldu. Ayrıca License Agreement'ta da eğitimlerde kullanılabileceği yazıyor.

Sonuçta, biz HedefBilgi olarak Oracle Veritabanı eğitimlerini daha kaliteli ve daha ekonomik verdiğimize inanıyoruz. Ve de bağımsız bir eğitim sağlayıcısı olarak kalmak istiyoruz. Ne HedefBilgi'yi kurarken Oracle Eğitim Türkiye'den müsade aldık, ne de eğitimlerimizi verirken alacağız. Ve de yakın zamanda hakkımızı aramak üzere dava açacağız. Türk adaletinin kimin haklı olduğunu ortaya çıkaracağına inancımız sonsuz.

İyi çalışmalar,

Bora YÜRET
13 Ocak 2008, Ankara


Pazar, Kasım 11, 2007

NEDEN GÜNCELLEYEMEDİM?
Bir süredir günlüğümü güncelleyemedim çünkü Ağustos ayından itibaren bütün enerjimi Çayyolu'nda açılan HedefBilgi Bilişim Akademisi ofisine yoğunlaştırmış durumdayım. Taşındıktan sonra telefon, dolayısıyla internet bağlantısının olmadığını öğrendik. Bina müstakil olduğu için telefon bağlatmak da çok kolay değil, en yakın pano 80 metre ötedeydi ve yer kazılarak altından borular döşenmesi gerekiyordu. Uzun süre bekledik ama sonunda yarın telefon için kazı başlayacak ve 2-3 gün içinde de telefonumuza ve internetimize kavuşmuş olacağız.
Bu süre içinde acil işler dışında internette çok olamadığım için günlüğümü güncelleme fırsatı bulamadım ama önümüzdeki haftadan itibaren yoğun bir şekilde güncelliyor olacağım.
Görüşmek üzere,
Bora YÜRET
11 Kasım 2007, Ankara