Pazartesi, Nisan 30, 2007

İNSAN, SAĞLIĞINI PARAYLA SATAR MI?

Yaklaşık 1,5 ay önce Çayyolu'ndan Dikmen'e taşınmıştık. Ev sahiplerinden nedense yüzümüz bir türlü gülmüyor. Kira hep tam ödensin, evin de hiç masrafı olmasın istiyorlar. Çayyolu'ndaki evin kapısının çok eski bir ahşap kapı olması nedeniyle ev sahibine çelik kapı taktırması gerektiğini iletmiştik. 2-3 kere yaptığımız çağrılara cevap alamayınca biz de taşınmaya karar verdik ve Dikmen'e geldik.

Geçtiğimiz akşam köpeğim Daisy'i gezdirdikten sonra eve dönerken çatıdaki vericiyi farkettim. En üst kattayız, tam bizim evin üstünde duruyordu. Hemen yöneticiye gittim, yaklaşık 10 senedir durduğunu söyledi. Bu tür baz istasyonlarının meskun mahalde böyle gelişigüzel takılamayacağını, 30-35 metrelik direklerin üzerinde durması gerektiğini söyledim. "Şikayet etmediniz mi?" dedim, baz istasyonunun apartmandakilerin onayıyla takıldığını söyledi. Yani Turkcell bu ev sahiplerine her yıl belli bir para veriyor, bunlar da baz istasyonuna ses çıkarmıyorlar.

Ama bu cahillik! 10 sene önce bu baz istasyonunun zararlarını bilmeyen insanlarla 10 yıl boyunca bozulamayacak bir anlaşma yapıyorsun, anlaşma bozulursa da yüksek miktarlarda tazminat talep ediyorsun. Bunu yapabilmek için de insanların en zayıf yanını, parayı kullanıyorsun.


Yan apartmanda oturan ev sahibi ile görüştüm, "birşey yapmaz, zararı yok" dedi. Zaten apartmanda benim dışımda herkes bilim adamı, elektromanyetik uzmanı. Kimsenin en ufak bir şüphesi yok.
"O zaman neden bütün çatıyı kurşun plakalarla kaplamışlar?" diyorum, ev sahibi "işte zarar vermesin diyeeee" diyerek biraz önce öne sürdüğü bilimsel tezi kanıtlıyor. Ve bu insanlar sağlıklarını apartmana yıllık ödenen belli bir para karşılıında Turkcell'e satıyorlar. Yazık, gerçekten yazık.



Turkcell gibi bir şirket için yüksek bir direk dikip bu istasyonu oraya koymak çok zor olmasa gerek. Ama insanların zaaflarından faydalanarak zor ama sağlıklı olan yerine kolay ama sağlıksız olanı yapmayı tercih etmişler. Umarım bu baz istasyonlarının zararları bilimsel olarak ispatlanır ve bu istasyonların apartman çatılarına dikilmesi kararını veren kişiler de yargılanıp, cezalarını çekerler.

Dikmen'e taşınalı henüz 1,5 ay olmasına rağmen ve taşınmaktan nefret etmeme rağmen, yeniden taşınma kararı almak zorunda kaldık. Yine Dikmen bölgesinde kalacağız ama bu sefer evin bakacağımız özellikleri arasına çevresinde baz istasyonu olmaması da eklendi.

Bunca emek, bunca zaman boşa gitti. Yeniden ev arıyoruz...

Bora Yüret
30 Nisan 2007, Ankara

Cumartesi, Nisan 28, 2007

300 SPARTALI, FAZLA ABARTILI...

Geçtiğimiz hafta 300 Spartalı filmini izleme imkanı buldum. Film bana yıllarca Cüneyt Arkın'a haksızlık ettiğimizi düşündürdü. İnanılmaz abartılı savaş sahneleri, Persler'in sahip olduğu garip garip yaratıklar, ve 120.000 kişilik Pers ordusuna direnen 300 spartalı. Ama ne direnme, geçidin başına Spartalılar geçmiş, gelenleri biner biner öldürüyorlar. Yorulma filan yok tabi ki.

Persler birlikte ok attığında sözde güneş kapanıyor, ama Spartalılar kalkanlarının arkasına saklanıp eğlenerek kurtuluyorlar. Nedense Perslerin aklına molotof kokteyli tarzı alevli bir silahı hep birlikte atmak gelmiyor, atsalar 300 Spartalı 300 pirzolaya dönüşecek, ama film bu ya, akıllarına gelmiyor. Aşağıda filmde okların atıldığı bir sahneyi görüyorsunuz:


Tarihinde kahraman olmayan Yunanlılar, kendilerine böyle mitolojik kahramanlar yaratma peşinde. Truva, 300 Spartalı gibi filmlerle kendilerine sahte kahramanlar yaratmaya çalışıyorlar.

Biz ise 20. yüzyılın gördüğü en büyük savaş kahramanı olan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını coşkuyla anlatan filmler yapamıyoruz. Yapılanlar da belgesel olmaktan öteye gidemiyor.

Bora Yüret
28 Nisan 2007, Ankara